Koronavirüs ve küreselleşme

Imprimer
31 Mart 2020

Lutte de classe 207'de (Nisan-Mayıs 2020) yayınlandı

* * * * * *

2019 koronavirüs pandemisi - çok geniş bir coğrafik bölgede çok sayıda insana bulaşan salgın hastalık, küresel salgın (veya Covid-19) insanlığın karşılaştığı, topyekün mücadele etmesi gereken ilk olgu olmasa da, Çin'de ortaya çıkıp oradan bütün dünyaya yayılan bu virüsün hızı bütün rekorları kırdı. Krizden önce, dünyanın herhangi bir yerinde, her saniye uçağa binen 130 yolcudan birine asılan bu virüs, üç aydan kısa bir sürede dünyanın bütün bölgelerine ulaşmış ve bulaşmış olacak. Enfeksiyon olan evlerin ve yerlerin haritasıyla, kıtalararası hava uçuşlarının haritası mükemmel bir şekilde, tamamen örtüşüyor.

Muhafazanın, yani evde kapalı kalıp korunmanın yarattığı ekonomik şok, fabrikaların durması, önce Çin'de daha sonra tüm dünyada sınırların kapatılması, ekonominin küreselleşmesinin ulaştığı dereceyi ve ülkeler arasındaki bağımlılığın düzeyini somut kıldı. Her yerdeki fabrikalar, Çin'den ve başka yerlerden gelen parçaların eksikliği nedeniyle durdu. Bu kriz, Avrupa'da üretilen ilaçların aktif bileşenlerinin, 1990'lı yıllardaki % 20'lik düzeyi ile kıyasla, % 80'inin Hindistan veya Çin'de üretildiğini ortaya çıkardı. Ya da dünyadaki parasetamolün % 60'ı, penisilinin % 90'ı Çin tarafından üretiliyor.

Flux tendu (Buna« tam zamanında» veya « 5 sıfır» adı da veriliyor. Üretim sürecinde, hammaddeden , bitmiş ürünlerin teslimine kadar geçen çeşitli aşamalarında, bileşenlerin ve ürünlerin geçiş süresini en en aza indirmek anlamına geliyor. Beş sıfır ise «sıfır arıza», «sıfır gecikme», «sıfır kağıt», «sıfır hata» ve «sıfır stok» anlaşına geliyor -Wikipedia - ) uygulamasının genelleşmesi ve yıllardır stoklarda büyük güçlü bir azalma görüldüğü için sınırların kapatılmasını, birçok alanda araç gereç ve malzeme sağlamada kesintilerin yapılmasını tetikledi.

Fransa'da, halk sağlığında biriken bütçe kesintileri ve 2013 yılında yapılan siyasi seçim olan stratejik bir stok bulundurmaktan vazgeçmek, bütün bunlar maskelerin, virüsü saptama testlerinin veya solunum cihazlarının eksikliğini açıklıyor. Bu malzeme kıtlığı daha da kötüleşti, arttı çünkü pandeminin başlangıcında acilen hiçbir üretim planı ortaya konmadı, daha da fazlası, bu, şirketlerin yeniden satın alınmalarıyla, bütün bu materyallerin üretim zincirlerinin birçok ülke arasında dağılması, fabrikaların kapanmaları veya yer değiştirmeleri (üretim maliyetinin düşürülmesi amacıyla fabrikaların örneğin el emeğinin ucuz olduğu ülkelere taşınması gibi) nedeniyle yapılamadı.

Bazı yoğun bakım araçlarını çalıştırmak için kullanılan oksijen tüpleri, Auvergne'de Luxfer adlı bir firma tarafından üretiliyordu. Luxfer, 2018 yılında İngiliz bir şirketi tarafından satın alındı, daha sonra bu şirket onu kapattı. Bu oksijen tüpleri şimdi İngiltere'den veya Türkiye'den ithal ediliyorlar. Sistematik uygulaması hastalığın yayılmasını durdurabilecek ve evde kalmanın sonunun gelmesini hızlandırabilecek virüsün varlığını tespit etme testlerinin üretimi, üretim zincirinin parçalanmasıyla gecikiyor. Hükümet büyük kitlesel bir hastalık taraması başlattığını iddia ediyor, ancak, küçük ve orta büyüklükteki şirketlerden endüstri devi BioMérieux'a kadar, birbirine rakip bir grup özel şirketi, kendi ürettikleri testleri geliştirmeleri ve pazarlamaları için özgür bıraktı. Bu özel şirketler, sadece Avrupa düzeyinde bile olsa, yetenekleri ve kaynaklarını biraraya getirip, merkezileştirmek yerine kıyasıya bir rekabete giriştiler. Bu testlerin aktif bileşenleri, onu meydana getiren maddeler veya kullanılabilir maddeleri bütün dünyanın her yerinden geliyor. Dünyaca uygulanan evde kapalı kalma üretimi yavaşlatıyor ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi bazı devletler, kendi şirketlerini korumak için, korumacılık bahanesiyle ihracatlarını bloke ediyor, durduruyorlar.

Covid-19'un yayılması, ortaya çıkması gibi, ekonominin küreselleşmesiyle hızlandı, ancak virüse karşı mücadele en dar biçimiyle ulusal düzeyde yürütülüyor. Hatta ekonomik serbest ticaret bölgesi olarak inşa edilen bir özgürlük ve işbirliği alanı olarak varsayılan Avrupa Birliği (AB) içinde bile, kriz en sıkı ve dar ulusal egoizmi, bencilliği ortaya çıkardı. Mart ayı başında salgının Avrupa'ya ulaştığı anda, Fransız ve Alman hükümetlerinin ilk yaptıkları iş, sahip oldukları koruyucu ekipmanların ihracatını Avrupa Birliği içinde bile, kararnameyle yasaklamak oldu. İtalya, Çin'den, hatta Küba'dan Fransa veya Almanya'dan daha fazla yardım aldı.

Bu küresel salgın (pandemi), uygulamadaki ekonomik ve sosyal örgütlenmenin açıklarını ve başarısızlıklarını ortaya koymaya hizmet ediyor.

Materyal yokluğuyla karşı karşıya kalan sağlık sektöründe çalışanların heyecan verici tanıklıkları, milyonlarca insana, Avrupa'da fazla uzun olmayan bir zaman önce fabrikalarda üretilen maskeleri Çin'de ürettiren bir ekonomik örgütlenmenin saçmalığını somut olarak ortaya koyuyor. Kapitalist küreselleşmenin bu biçimde yargılanma ve sorgulanması, siyasi olarak çeşitli akımların doğmasına yol açtı. Küreselleşmeye çok eski tarihlerden beri karşı olan sendika militanları, ekolojistler (çevreciler) veya başka bir küreselleşme yanlılarından (altermondialistler - Bu hareket, dünyanın başka bir örgütlenmesinin olanaklı olduğunu ileri sürüyor ve küreselleşmeyi reddetmeden, onun kurallara uygun hale getirilmesini öneriyor. Hareket genel olarak, daha sosyal ve paylaşımcı bir ekonomiyi uygulamaya koymak için, mali uygulamaların ekonomik liberalizmine ve küreselleşmeye karşı çıkıyor. -Wikipedia-), kendi kapitalist gruplarının çıkarlarını kısa vadede korumakla görevli politik yöneticilere kadar, Çin ekonomisine bağımlılıktan endişe eden ekonomistler de dahil hepsi ekonomik modelin değiştirilmesi konusunda çağrıda bulunuyor. Peki hangi modelden bahsediyorlar ?

Rekabet, anarşi ve kâr etme kanunu

Eğer Apple'ın yöneticileri, beş kıtaya yayılmış 43 ülkede bulunan 200 malzeme sağlayan firmaya çağrı yapsa da, iPhone'u dünya üzerinde her yerde pazarlamadan önce Çin'de monte ettirdiyse, bütün bunlar Çin'li emekçilerin ucuz emeğinden, taşıma maliyetlerinin azalmasından ve küreselleşmeyi son 30 yıldır nitelendiren iletişimin gelişmişliğinden yararlanmak içindi. Bunların temel itici gücü, maksimum kâr arayışı oluyor. Onlar, her aşamada, ülkeler arasındaki eşitsiz gelişimden, devletler arasında imzalanan ticari anlaşmalardan, en müsamahakar çevresel, vergisel ve sosyal mevzuatlardan sonuna kadar yararlanarak en düşük üretim maliyetlerini gerçekleştirmeye çalıştılar.

İlaç endüstrisi de aynı çılgın mantığa boyun eğiyor. Merck, Novartis Johnson & Johnson gibi Büyük İlaç Firmaları (Big Pharmas) diye adlandırılan büyük laboratuarların birçoğu, birincil üretimden yani mesela ilaçların aktif bileşenlerinin üretiminden, onların üretmelerini Hindistan veya Çin'de daha düşük maliyetlerle gerçekleştirmek için, zaman içinde yavaş yavaş kendilerini muaf kılıyorlar; hap veya kapsül üretmek veya dolgu maddesi, yardımcı maddeler eklemekten ibaret olan ikinci plandaki üretim Famar, Delpharm ve diğerleri gibi üreticilere, taşeron firmalara emanet ediliyor. Birçok ilaç laboratuarı için çalışan bu üreticiler, taşeron firmalar, yatırım fonları veya bir süpermarket zincirinden, tıp ve ecza sanayi geçen uyanık iş adamları tarafından düzenli olarak satın alındı ve yeniden satıldı. Bütün sanayilerde olduğu gibi, üretici yatırımların eksikliği nedeniyle tesisler yıpranıp eskiyor. Sahipleri ise faydalı fabrikaları kapatmaktan çekinmiyor.

Lyon'un banliyölerinden biri olan Saint-Genis-Laval'da bulunan, 250 işçisiyle Sanofi laboratuarı için klorokin ve azitromisinden sıtma tedavisinde kullanılan Nivaquine adlı bir ilacı, ayrıca solunum yolu enfeksiyonlarına karşı reçeteyle verilen bir antibiyotiği üreten Famar fabrikasının, 2020 yazından önce kapanacağına söz verildi. Sanofi, Nivaquine'i Hindistan'da ürettiriyor ve bu ilacın üretimini satışının ivme kaybetmasi bahanesiyle bırakmayı planlıyordu. Araştırmalar ve Didier Raoult'un (Fransız bulaşıcı hastalıklar -enfeksiyon- uzmanı ve mikrobiyoloji profesörü) koronavirüsle savaşmak için bu ilaçlarla yapılan tedavinin kullanılması üzerine yaptığı medyatik açıklamalar veriyi değiştirebilir. Bruno Le Maire (Macron hükümeti'nin Ekonomi ve Maliye Bakanı), Sanofi yöneticilerinden bu fabrikada klorokin üretiminin sürdürülmasini istemek için ulusal egemenliğe başvurdu. Eğer bunu yaptıysa, açıkçası tabii bunu ulusal egemenlik adına değil, buradan çok para kazanılacağı için ve bu laboratuara araştırmalar için diğer krediler ve yeni subvansiyonlar vermek için yaptı.

Bütün bunlar, yani taşaron firmalar, bazı aktif bileşenlerin dünyadaki üretiminin, birkaç fabrikada yoğunlaşması, flux tendu ( üretimi en iyi hale getirmek verimliliği arttırmak için bir yöntem. Somut olarak, maliyetleri azaltmak ve gecikmeleri en aza indirmek için hammadde ve bitmiş ürün stoklarının sıfıra indirilmesini içeriyor), ve hatta bir pandemi yani küresel salgın döneminin dışında bile düzenli olarak kullanılan stok eksikliği

ilaç tedarik kıtlığı, uç uca ekleniyor. İlaç bulamama yani ilaç kıtlığı sayısı, on yılda, 20'ye katlandı. 2018 yılında, 870 ilaç veya aşı stoklarda bulunmuyordu. Bunların arasında büyük oranda bakım ve tedavi ile ilgili, ilaç tedavilerini de içeren, hastalar için kaçınılmaz bir biçimde gerekli olan ve yerlerine de başka bir ilaç ikame edilemeyen ilaçlar vardı. Küreselleştirilmiş bir üretim tarafından tetiklenen tehlikelere, Ecza sanayinin büyük laboratuarlarının bazı ilaçların veya yararlı ama yeterince kârlı olmayan aşıların üretimini iradi olarak durdurma seçiminlerini de eklemek gerekir. Şirketlerin özel mülkiyet altında bulunması, sürekli kâr arayışı, rakip gruplar arasındaki şiddetli rekabet ve planlı bir üretimin yokluğu, bu ara sıra kazara meydana gelen veya biliçli olarak yaratılan, ilaçların, aşıların, malzemelerin, tıbbi testlerin yokluğunun nedenini açıklıyor.

bu kazara veya bilinçli olarak kararlaştırılan ilaç, açıklayan planlama eksikliğidir.

Kapitalizm üretimin anarşisidir. Örneğin bir solunum cihazının yapımı, bunları işlemek için makine aletlerinden ve elektrikten bahsetmezsek bile, hammaddeler, metaller, elektrik kabloları, petrolden yapılmış plastik borular, çeşitli yedek parçalar, gerektiriyor. Bir solunum cihazı yapmak için, bu bileşenlerin her birinden doğru zamanda, doğru yerde ve doğru oranda, miktarda sahip olmak gerekiyor. Bazı bileşenler yerel olarak bulunsa da, diğerler bazılarının ise ithal edimesi gerekiyor. Ancak hepsi de, her biri kendilerine ait sektörlerde, bütün pazarlarda diğerlerinden önce vardığını umarak olanaklı olduğunca çok satma çabasında olan diğer bir özel şirketler tarafından üretiliyor. Üretimdeki dramatik kesintiler ve gecikmeler bundan kaynaklanıyor. Kapitalist ekonominin savunucularının ifadesine göre, piyasanın görünmez eli, her kapitalistin ve her bankacının en iyi, kârlı işi kapmak için egoizmi yani bencilliği ve bireysel hareketi anlamına geliyor.

Sayım ve planlama

Dünyadaki küresel salgın, evde kapalı kalma, birçok fabrikanın da çalışmasının durması, kapitalist küreselleşmenin saçmalığını ortaya koyuyor. Ancak bu iki terimden, en tehlikelisi ve insanlığı tehdit edeni, küreselleşmeden ziyade kapitalizm. Bu kriz, insanlık için gerekli olan tüm malların üretimini rasyonel yani mantıklı kılma ve planlama gereksinimini bir kez daha vurguluyor.

Planlama merkezileşme ile eş anlamlı değil. Bu öncelikle bir sayımı gerektiriyor; kaynakların, üretim kapasitelerinin ve herkesin ihtiyaçlarının sayımı, belirlenmesi gerekiyor. Bu üretimin örgütlenmesinin, olanaklı olduğunca yerel ölçekte, daha büyük çapta kıta ölçeğinde, veya alanlara göre dünya çapında, kaynakların durumu dikkate alınarak, insan emeğine dikkat edilerek, yer değişmeleri, doğadan alınanları en aza indirerek gerçekleştirilmesi gerekiyor.

İnsanlık, tüm üyelerini beslemek, barındırmak, eğitmek, sağlık ve bakımlarını sağlamak üzere bu üretimi uygulamaya koymak için, bütün bu sayım, tahmin ve örgütleme araçlarına sahip bulunuyor. Ancak bu araçlar bugün ekonomi üzerinde egemenliklerini kurmuş olan büyük sanayi gruplarının, bankaların ve de onların çıkarlarını savunup koruyan Devletlerin ellerinde bulunuyor. Onlar bir yandan kendi aralarında sadece ticari değil her alanda korkunç savaşlara girişirken, diğer yandan da bu araçlar onlara, baskı ve zulm uygulamada, rakiplerini veya emekçileri gözetleyip haklarında bilgi toplamada, emekçileri sömürmede hizmet ediyor. Bu onlara, dünyayı cetvelle çizilmişcesine parçalara ayırmaları, eko sistemi tahrip edip yoketmeleri, yoğun tarım uygulamaları veya endüstriel yetiştirme çiftlikleri için vahşi ormanları yoketmeleri için hizmet ediyor. Bu ise viruslerin türden türe geçişini hızlandırıyor ve tehlikelerinin daha da ağırlaşıp artmasını sağlıyor.

Model değiştirmek, kapitalist küreselleşmenin tahrip ve yıkımından kopmak, kapitalistleri mülksüzleştirmek, ve onların emrindeki Devleti alaşağı etmek, toplumsal, sosyal bir devrim gerektirir. Böylesi bir devrimi yapmak için, bütün dünyada hazır bulunan, sermayenin toplum üzerindeki diktatörlüğünü devirmekle her şeyi kazancak olan güçlü bir sosyal gücün harekete geçmesi gerekiyor. Böylesi bir sosyal sınıf bulunuyor, bugün yeniden keşfedilen bu sınıf, çalışmaları toplumun günlük işleyişinin sağlamakta, güvenlik altına almada hayati önem taşıyan, uluslararası işbölümü tarafından birleştirilmiş ve sayısal olarak da güçlenmiş, uluslarası proleterya olarak ortaya çıkıyor. Bu sosyal sınıf, toplumun geleceğini teşkil ettiği için, güncel olarak kollektif gücünün, ortak çıkarlarının bilincinden yoksun bulunuyor. Emekçiler devletlerinden, pandemi yani küresel salgından kolektif çıkarlara fayda sağlayacak dersleri çıkaracağını kesinlikle beklememeliler. Aksini iddia eden herkes, hazırlanmakta olan yeni saldırıların suç ortağı olacak.

Kapitalistlerin Hizmetindeki Devletler

« Bu bir daha asla, gelecek günleri hazırlayalım » başlıklı, özellikle CGT'den Philippe Martinez, Oxfam'dan Cécile Duflot, Attac'dan Aurélie Trouvé tarafından ortak olarak imzalanan bir yazıda [27 Mart'ta Tribune francetvinfo.fr'de yayınlandı] , « neoliberalizm, Covid gibi krizlere cevap verme kapasitelerini giderek azalttı ve yoketti» biçiminde bir açıklama yapıldı. Bu yazıda. « sanayide ve tarımda, uluslararası pazarlar karşısında en iyi bir otonomiyi yani özerkliği kurmayı, üretim yöntemleri üzerindeki kontrolü yeniden ele almayı ve faaliyetlerin ekolojik ve sosyal geçişini ortaya koyup başlatmayı sağlamak için faaliyetlerin ve servislerin relokalisasyonu yani yeniden yerleştirilmesi (Bir işletmenin faaliyetlerinin, üretiminin bir kısmının veya tamamının maliyetlerin düşük olduğu yabancı bir ülkeye taşınıp yerleştirilmesi) » talep ediliyordu.

Bütün bu yazılar böylesi bir politikayı ortaya koyması için Devlet'e yapılan çağrı anlamına geliyor. «2008 ekonomik krizinden çok az ders alındı » diye bir tespitte bulunan bu yazıyı imzalayanlar , Devleti « sermayenin kontrolünü, spekülatif operasyonları yasaklamayı, mali işlemler üzerinden vergi almayı inşa ederek mali piyasayı silahsızlandırmaya [...] » davet ediyor. « Çok taraflı ve demokratik organlar çerçevesinde, işbirliği ve ekolojik krize cevap verme üzerinde inşa edilmiş uluslararası bir düzenleme » çağrısında bulunuyorlar.

22 Mart'ta Le Monde (Dünya) adlı gazetede Attac'ın çeşitli üyeleri tarafından imzalanan bir başka yazıda aynı çivi çakılıyor : « Şirketin yer değiştirmesi, yeniden yerleştisilmesi (bir işletmenin faaliyetlerinin, üretiminin bir kısmının veya tamamının maliyetlerin düşük olduğu yabancı bir ülkeye taşınıp yerleştirilmesi) artık bir seçenek değil, fakat ekonomik ve sosyal sistemimizin ve aynı zamanda da halkın hayatta kalmasının bir koşuludur ». Aynı yazıda « sermaye ve mal akışlarını azaltmak ve biyosfer için (yaşamın varolduğu atmosfer, hidrosfer, litosfer de dahil en fazla 20 km kalınlığındaki bir tabakaya tekabül eden yerkürenin ekosisteminin bütünü) toksik (zehirli) sektörlerin (fosillerden elde edilen enerji, kimya ve zirai sanayi, elektronik, vb.) yerinin azaltılması » için çağrıda bulunuyor. Ve öncekiler gibi, bu yazının altına imza atanlar da, bu programı uygulaması ve kamu düzenlemeleri yapması için Devlete çağrıda bulunuyorlar.

Ancak liberal küreselleşmeye, onu saçmalığa kadar abartan kapitalizme meydan okumadan karşı çıkmak, çıkmaz bir sokak anlamına gelir. Ulusal devletlere veya varsayımsal uluslararası düzenleyici kurumlara başvurarak üretimin yer değiştirilmesini yani başka ülkelere taşınmasını istemek, bu, her ülkenin emekçilerini ve popüler sınıflarını elleri kolları bağlı bir biçimde, kapitalistlerin kendi çıkarlarını korumak için yaratılmış Devlet aygıtına binbir biçimde bağlı, aç gözlü kâra doymayan kapitalist sınıfa teslim etmek anlamına geliyor.

Covid-19 krizi de, 2008 mali krizi ve daha önceki krizlerdeki gibi olacak : Hükümetler ve Devletler, acil bir biçimde kapitalistlerin ve finanscıların acil çıkarlarını korumak için, kitlesel eylem planlarını uygulamaya koyacaklar. Bütün zengin ülkelerin Merkez Bankalarının ve hükümetlerinin hiç beklemeden ve de hiçbir süre sınırlaması olmadan neredeyse sınırsız kredi limiti tanımaları buna tanıklık ediyor. 2008 yılından daha fazla olmayacak biçimde 2020 yılında da, Bankalar ve büyük şirketler, bu kredi kolaylıklarını üretici yatırımlar gerçekleştirmek veya KOBİ'lere (Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler) ve zanaatkârlara düşük faiz oranlarıyla vermek için kullanmayacaklar. Aksine! Vinci, le Printemps veya MMA (sigorta şirketi) gibi büyük şirketler, Le Maire (Ekonomi ve Maliye Bakanı) tarafından kınandı, halbuki bu büyük şirketler, kendi yararları için sınırsız borç alabilseler bile, nakit parayı ellerinde tutabilmek ve biriktirmek için iradi olarak kendilerine malzeme sağlayan işletmelere yapılacak ödemeleri geciktiriyorlar. Mart ayının ortasında Le Canard enchaîné (Zincirli Ördek, - Fransız günlük yaşamında gazeteye «canard» denilebiliyor) adlı Fransız gazetesi, dünyanın ikinci en büyük servetinin sahibi, Bernard Arnault'un, hisse senetlerini düşük fiyatlarla satın alıp, servetini daha da arttırarak, LVMH adlı grubunun hisse senetlerinin fiyatlarının düşüşünden nasıl faydalandığını açıkladı.

Şu anda faaliyetleri durmuş olan Accor otel grubunun Genel Müdür'ü, birçok kurucusu ve yöneticisi de aynı şeyi yaptılar. Bütün bu büyük uluslararası grupların arkasında, eti ve kemiğiyle yani somut burjuvalar bulunuyor. Bu savaş vurguncuları için, bu sağlık krizi, bütün krizler ve savaşlar gibi, kendilerini biraz daha zenginleştirmek için büyük bir fırsat oluşturuyor. Bu kriz, büyüklerin küçük olanları yutmasını ve sermayenin biraz daha yoğunlaşmasına izin veriyor.

Hükümetlere gelince, ekonomi politikalarını, ülkeler ve çeşitli sektörlerin kapitalist grupları arasındaki yeni güç ilişkilerine ve dünya ekonomisinin bu krizden çıktığı andaki durumuna karşı durabilecek biçimde adapte edecek, uyarlayacaklar. Olanaklı olduğu gibi, eğer bu, birçok yıldan beri süregelen korumacılık eğilimini hızlandırıyor ve 2018 yılından beri Trump tarafından yeniden gündeme getirilen gümrük vergileri ve ithalat kısıtlamaları tarafından da sembolize ediliyorsa, tüm hükümetler bunu takip edecek.

Bu hükümetler ardı ardına korumacı önlemler alacak ve üretimi yeniden maliyetlerin ucuz olduğu yerlere doğru itecek, taşıyecaklar. Ancak yüreklendirecekleri, teşvik edecekleri üretimin yeniden yer değiştirilmesi, popüler sınıflar, emekçiler ve çevre için güncel küreselleşmeden daha az zararlı olmayacak. Kapitalistler, kendi çıkarları için stratejik olarak gördükleri ürünleri üretmeye devam edecekler ve popüler sınıflar için hayati nitelikteki konutlar, ulaşım araçları vb. gibi servis ve ürünleri bugünkünden daha fazla üretmeyecekler.

İşçilere karşı savaş

Macron 16 Mart'ta televizyonda yaptığı konuşmada : « Yarın yaşadığımız bu günlerden ders çıkarmamız, eksik ve kusurlarını gün yüzüne çıkaran onlarca yıldır dünyamızın yöneldiği gelişme ve kalkınma modelini sorgulamamız gerekecek» biçiminde açıklamada bulundu. 28 Şubat'tan beri, evde kalma (confinement) sürecine rağmen emekçilerin çalışmaya, dolayısıyla da sömürülmeye gitmelerini zorlamak için bütün ağırlığını koyan onun ekonomi Bakanı Bruno Le Maire, « kriz sonrasının ilk şantiyesi, ekonomik egemenlik kazanmak için üretim ölçeğini sektör sektör yeniden örgütlemek olacak [...] » diye söz veriyordu. « Bazı stratejik üretimlerin geri dönmek üzere yeniden yer değiştirilmesine başlanmalı ve başlanacaktır » diye ekliyordu. Öncelikli sektörler arasında, savunma, gıda, sağlık, enerji ve taşımacılıktan söz ediyordu. Le Maire'a göre, eğer üretimin yer değiştirmesi olursa, Dassault, Danone, Sanofi, Total, Engie et Cie için bu hammaddelerin, yedek parçalar ve diğer farklı bileşenlerinin sağlanmasının güvenlik altına alınması amaçlanacak. Hükümet belki de ilaçların aktif bileşenlerinin üretiminin yeniden yer değiştirilerek geri getirilmesini teşvik edebilir. Ancak hükümet bunu başarabilmek için, rekabetçilik adına bu şirketlerin sosyal hizmet ödemelerini ve vergilerini biraz daha indirecek, azaltacak. Yine emekçilere de, ulusal egemenlik adına yeni fedakarlıklar dayatacak.

Hükümet ve patronlar, koronavirüse karşı bir sağlık savaşı bahanesiyle emekçilere karşı savaş yürütüyorlar. Hasta bakıcılar, hastane personeli, Ehpad yaşlı evleri yani huzur evleri, yaşama yardımcı olan bakıcılar, evlere hizmet götüren teslimatçılar, kamyon şoförleri, kasiyerler, temizlik veya güvenlik görevlileri, çöpçüler, cepheye hiçbir koruma önlemi olmadan gönderildiler.

Ancak, sanayiciler yaşamsal olmayan bütün sektörlerde tesislerini olanaklı olan en kısa zamanda çalıştırmak için manevralar yapıyorlar, böylece de emekçilerin sağlıklarını ve yaşamlarını nasıl hiçe saydıklarını ortaya koyuyorlar. Dassault, Airbus, PSA ve diğerleri, her şey askıya alınırken, normalleşme gerçekleşir gerçekleşmez piyasa ilk başta yer alan şirketler olmak ve onu mala boğmak için, ücretli çalışanlarına ve bütün taşeron firmalarına, evde kalma sürecine rağmen gelip uçak, araba üretmelerini dayatıyorlar. Bu şirketler, emekçilerin yaşamları pahasına, dünya pazarıyla savaşabilmek rakabet edebilmek için savaş düzeni alıyorlar.

Evde kalma (confinement) döneminde olan bitenler, ekonominin yeniden harekete geçeceği normalleşme döneminde neler olacağının bir görüntüsünü sergiliyor. Emekçilere yönelik şiddetli saldırılar, Portekiz'de evde kalma süreci boyunca grevlerin yasaklanması, Fransa'da haftada 60 saatlik çalışmayı ve zorunlu izni yasallaştırmak , hükümetlerin kime karşı savaş açtığını açıkça gösteriyor. Bugün ne pahasına olursa olsun üretmek için hayatlarını riske atmak zorunda olan emekçiler, eğer buna izin verirlerse, yarın krizin faturasını iki kat daha fazla ödeyecekler. Nüfus için yararlı hizmetlerden daha fazla kesinti yapılarak kapitalistlere direkt veya ödünç olarak verilen yüz milyarlarca doları ödeyecekler. Kesilen ücretler, yokedilen izinler, tatil günleri ve uzatılan haftalık iş saetleriyle, ekonomik savaş ve ulusal egemenliğin savunulmasınının maliyetlerini de ödeyecekler. Yaşam ve varlık koşullarını korumak için, bütün ulusal birlikleri reddetmeleri ve kendilerini şimdiden savunmaları gerekiyor.

Covid-19 krizi ve insanlığın zorla evlerde kapalı bırakılması, emekçileri ve gençleri toplumun işleyişini sorgulamaya itecek. Bu yeni nesilin sorgulamalarına ve başkaldırılarına cevap olarak sadece ulusal geri çekilme veya ulusal egemenliği (Souverenisme - Avrupa Birliği'ne karşı ulusal egemenliği savunan akım - Wikipedia) cevap olarak bulmamaları için mücadele etmek gerekiyor. İster Macron ve Le Maire tarafından hayata geçirildiği gibi açık bir biçimde kapitalistlerin hizmetinde olsun, ister Le Pen ve Asselineau gibi yabancı düşmanlığı koksun veya Martinez ve Duflot gibi kendilerini ekolojist, sosyalist ve ilerici ilan etsin, ulusal egemenliğin çıkmaz bir sokak olduğu bilinsin. Bu yeni nesilin, önce sosyalist daha sonra komünist hareketin savunduğu dünyanın her yerinde burjuvaziyi mülksüzleştirmek ve onun Devletini ortadan kaldırmak perpektifleriyle yeniden bağ kurmasını sağlamak gerekiyor.

31 Mart 2020